
Adile Naşit Doodle oldu!
Adile Naşit’in 86. doğum gününü Google yaptığı Doodle ile kutladı. Adile Naşit kimdir, gerçek adı neydi ve hakkında sıklıkla duymadığımız yönleri nelerdi?
Daha önce belki de hiç duymamıştınız onun gerçek adını… Çünkü biz onu daha çok Hababam Sınıfı’nın Hafize Anası ve ‘Uykudan Önce’ isimli televizyon programının Adile Teyzesi olarak tanıdık. 17 Haziran 1930 yılında doğan Adile Naşit’in asıl ismi Adela Özcan’dır. 29 yıl önce hayata gözlerini yuman Adile Naşit, herkesin kalbinde öyle bir taht kurdu ki o günden bugüne hiç unutulmayan değerli oyuncular arasında yer aldı.
Hayatı
Adile Naşit’in ailesi de kendisi gibi tiyatrocudur. Annesi Rum kökenli daha sonra Türk olan Amelya Hanım, babası ise komedyen Komik-i Şehir Naşit’tir. Ağabeyi Selim Naşit ve ilk eşi Ziya Keskiner de kendisi gibi tiyatro oyuncusudur. Babasının vefatının ardından öğrenimini yarıda bırakmak zorundan kalan Adile Naşit, 1944’te İstanbul Şehir Tiyatrosu Çocuk Tiyatrosuna daha sonra ise Muammer Karaca Tiyatrosuna girdi. 1948 yılında ise “Lüküs Hayat” ile ilk kez sinema oyuncusu olarak izleyicilerinin karşısına çıktı. 1950 yılından 1982’ye Ziya Keskiner’in ölümüne kadar Ziya Keskiner ile evli kalan Adile Naşit, 1983 yılında Cemal İnce ile ikinci evliliğini yaptı.
1960 senesine kadar Muammer Karaca Tiyatrosunda çalışan Adile Naşit, bir yıl sonra eşi Ziya Keskiner ve abisi Selim Naşit Özcan ile beraber Naşit Tiyatrosunu kurdu. Bu topluluğun dağılmasından sonra 1963’te girdiği Gazanfer Özcan – Gönül Ülkü Tiyatrosunda, 1975’e kadar aralıksız olarak çalıştı. 1966 yılında 15 yaşındaki oğlu Ahmet Keskiner’i kalp rahatsızlığından kaybetti. Oğlunun ölüm haberini İzmir’deki bir oyun öncesi alan Adile Naşit, bu habere rağmen sahneye çıktı ve bütün salonu güldürdü. Ama bu olay onu derinden yaraladı.
İzmir’den İstanbul’a geldiği uçaktan perişan bir halde inen Adile Naşit, bir daha uçağa binmedi ve doğum gününü kutlamadı. Bu acı kaybın ardından kendini tiyatroya, sinemaya ve çocuklara adadı.
1948’den 1970’e kadar sinema sektöründe etkin olmayan Adile Naşit, 1976 “İşte Hayat” filmiyle sinema alanına başarılı bir giriş yaptı ve Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı. Rıfat Ilgaz’ın eserlerinden sinemaya uyarlanan Hababam Sınıfı’ndaki Hafize Ana rolüyle ise gönüllere taht kurdu. Sayısız Yeşilçam filminde yer aldı. 1978’de Uluslararası Sanat Gösterileri’nin tiyatro ve müzikallerinde rol almaya başladı.
1981 yılında TRT televizyonunda “Uykudan Önce” isimli bir çocuk programı yapmaya başladı. Bu program tek kanallı dönemde herkes tarafından ilgiyle karşılandı.
Masallarıyla ve öyküleriyle sevgi dolu anne karakterini herkese benimseten ve sevdiren Adile Naşit bu başarısıyla da ödüllendirildi ve 1985’te “Yılın Annesi” seçildi.
Bağırsak kanserine yakalanan Adile Naşit, 11 Aralık 1987’de doğduğu şehir olan İstanbul’da vefat etti ve tüm sevenlerini yasa boğdu. 13 Aralık 1987 tarihinde Şişli Camiinde düzenlenen cenaze töreninin ardından ilk eşi Ziya Keskiner ve oğlu Ahmet Keskiner’in yanına defnedildi.
Filmografisi
Televizyon Programları
Uykudan Önce
Kuruntu Ailesi (1986)
Filmleri
Yara (1947)
Lüküs Hayat (1950)
Kahpe Kurşun (1957) Rebiş
Abbas Yolcu (1959) Madam
Vur Patlasın Çal Oynasın (1970)
Beyoğlu Güzeli (1971) Madam
Sev Kardeşim (1972) Mesude
Oh Olsun (1973) Ferit’in Annesi
Canım Kardeşim (1973) Öğretmen
Salak Milyoner (1974) Mesude
Aç Gözünü Mehmet (1974)
Gariban (1974) Hizmetçi Külyutmaz Mualla
Hasret (1974) Sakat kızın Annesi
Yüz Liraya Evlenilmez (1974) Behice Hala
Mavi Boncuk (1974) Mıstık’ın Annesi
Gece Kuşu Zehra (1975) Hacer
Minik Cadı (1975) Babaanne
Ah Nerede (1975) Huriye
Çapkın Hırsız (1975) Binnaz
Hanzo (1975) Şükriye
İşte Hayat (1975) Makbule
Delisin (1975) Didar
Bitirimler Sınıfı (1975) Zehra Anne
Şehvet Kurbanı Şevket (1975) Mahmure
Plaj Horozu (1975)
Haydi Gençlik Hop Hop (1975)
Pembe Panter (1975) Hafize
Sevgili Halam (1975) Sevgili Hala
Televizyon Çocuğu (1975) Hüsniye
Bizim Aile: Merhaba (1975) Melek
Hababam Sınıfı (1975) Hafize Ana
Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (1975) Hafize Ana
Süt Kardeşler (1976) Melek
Ne Umduk Ne Bulduk (1976) Fatma
Hababam Sınıfı Uyanıyor (1976) Hafize Ana
İşte Hayat (1976) Makbule
Gel Barışalım (1976) Adile Turşucuoğlu
Ah Dede Vah Dede (1976)
Aile Şerefi (1976) Emine
Tosun Paşa (1976) Adile Hanım
Şabanoğlu Şaban (1977) Hala/Tavuk Teyze
Sakar Şakir (1977) Fatma
Gülen Gözler (1977) Nezaket
Hababam Sınıfı Tatilde (1977) Hafize Ana
Kibar Feyzo (1978) Sakine Ana
Sultan (1978) Ebe Hatice
Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor (1978) Hafize Ana
Neşeli Günler (1978) Saadet
Köşe Kapmaca (1979) Fazilet
Vah Başımıza Gelenler (1979) Fazilet Abla
Doktor (1979) Hatice
Erkek Güzeli Sefil Bilo (1979) Sultan
Ne Olacak Şimdi (1979) Orhan’ın Annesi
İbişo (1980) Ağa
Renkli Dünya (1980) Fatma
Huzurum Kalmadı (1980) Adile
Beş Parasız Adam (1980)
Davaro (1981) Hamo
Gırgıriye (1981) Zekiye
Gırgıriyede Şenlik Var (1981) Zekiye
Şaka Yapma (1981) Adile
Bizim Sokak (1981) Cazgır Naciye
Hababam Sınıfı Güle Güle (1981) Hafize Ana
Şabancık (1981) Adile
Deliler Koğuşu (1981)
Talih Kuşu (1982) Adile Güney
Görgüsüzler (1982) Halime
Buyurun Cümbüşe (1982)
Adile Teyze (1982) Adile Teyze
Şıngırdak Şadiye (1982) Güllü
Şaşkın Ördek (1983) Meryem
Gırgıriyede Büyük Seçim (1984) Zekiye
Şabaniye (1984) Hatice
Namuslu (1984) Anne
Şaban Pabucu Yarım (1985) Adile
Satmışım Anasını (1985) Adile
Ağa Bacı (1986) Ağa Bacı
Kiralık Ev (1986) Hayriye
Hayroş (1986)
Yaygara (1986)
Kuzucuklarım (1986) Adile
Milyarder (1986) Boncuk Sultan
Aile Pansiyonu (1987) Saliha
Oynadığı Bazı Tiyatro Oyunları
Herşeyden Biraz
Lüküs Hayat
Adile Naşit ile 13 Eylül 1980 Ses Dergisi’nin yaptığı röportaj
Adile Hanım yıllardır vazgeçmediğiniz oyunculuk tutkusu nasıl bir tutkudur?
Ben başka hiçbir şey görmedim ki. Tiyatroda doğduk Selim’le ikimiz. Kulislerde, tiyatronun ta içinde büyüdük. Babamızdan gelen bir tutku tiyatroculuk. Ayrıca çok sevdiğim bir iş.
Hiç canınız sıkılıp da bu sahnelerden kurtulayım, evimin bir köşesinde yün öreyim diye aklınızdan geçmiyor mu?
Hayır, ‘geçmiyor’ diyebilirim. En çok yorulduğum, bunaldığım zamanlarda evimin bir köşesinde oturayım diye kafamdan geçiririm. Ama öylesine çabuk geçer ki bu duygu, hemen sahneyi özleyiveririm.
Pekiyi provalar, geceleri oyun ve bunun ardında evde yapılması gereken yığınla iş kalıyor. Bunların altından nasıl kalkabiliyorsunuz?
Genellikle yapılacak işim pek olmuyor. Eskiden yemekleri ben yapardım. Şimdi kocam yapıyor. Mutfağa girmiyorum bile. Bir tek çamaşırları yıkamak kalıyor, onu da ben yapıyorum artık yüzsüzlük olmasın diye. Diğer işler ise, ortaklaşa düşe kalka gidiyor.
İnsan ilişkilerinden ve aşktan söz etsek. Örneğin kaç kez âşık oldunuz? Aşık olduğunuz zaman neler hissettiniz?
Galiba ilk kez kocama, gerçekten âşık oldum. Senelerdir beraberlik yürüdüğüne göre, aşk sonradan sevgiye ve dostluk haline dönüştü. Kocam benden yirmi yaş büyüktür ve hep beni kollamış korumuştur bugüne dek. Aşık olmak duygusuna gelince, kötü bir şey aşk. Hüsranı, gözyaşı bol bir iş. Duyguların tümü pır-pır ediyor ya insanın içinde, ya sonrası ne oluyor? Hüsrana uğramayı sevmiyorum.
‘Ağlamak güzeldir’ derler. Sık sık ağlar mısınız? Ya da ağlamayı sever misiniz?
Bayılırım. Öylesine çabuk boşalır ki gözümden yaşlar, ben bile şaşırıyorum. Galiba yaşantımın içinde tüm olayları bütün yoğunluğuyla yaşadığım için böyle. Bir olay bir başkasını anımsatıyor ve bir zincir halinde yürüyüp gidiyor kafamın içinde olaylar. Örneğin filmlerde hiç zorluk çekmem ağlama konusunda. Kafamın bir köşesine sıkışmış, atamadığım, söyleyemediğim olayları anımsar ağlayıveririm.
Demek ki sıkıntılarınızı pek dışarıya vurmuyorsunuz ve bundan ötürü de zaman zaman mutsuz olduğunuz söylenebilir mi?
Mutsuzluğun yanı sıra, sağlığım korkunç derecede bozuluyor. Tansiyonum düşüyor ve hasta bir kadın oluyorum. Mutsuzluk ayrı. Her insanın çok canının sıkıldığı bunaldığı zamanlar vardır. İşte öylesine bir şey oluyor.
Kadınlık sizce nedir?
Çok önemi benim için. Hanımlığı, sevecenliği olmalı kadının. Evini sevmeli. İşi varsa işini sevmeli ve ilişkilerini güzel tutmalı kocasıyla, dostlarıyla. İşte bütün bunları bilebilen bir kadın, bence kadınsı ve hanımlığı yapabilen bir kadın oluyor.
Çok güzel bir kadın olmak ister miydiniz?
İsterdim. Hiçbir zaman kendimden memnun olmamışımdır. Giydiklerimin bana yakışmadığını düşünürüm. Makyaj yaparım, örneğin bir filmin galasına gitmek için, “Aman ne olmuşsun böyle” desinler, gözlerim dolar koşar banyoya yıkarım suratımı.
Biraz komplekslerinizi anlatmış oluyorsunuz böylece?
Elbette. Giydiklerimi hiç yakıştırmam kendime dedim. Her zamankinden biraz daha şık giyinsem “Aman ne güzel olmuşsunuz Adile abla…” desinler mahvolurum. ‘İşte bana acıyorlar, onun için iltifat ediyorlar.’ diye. Son zamanlarda denize giremez oldum. Dehşetle utanıyorum. Bu son yolculukta ya bir ya da iki defa denize girdim. Hiç kimsenin ısrarı beni kandıramadı. Etrafımda benim yaşımdaki kadınlar örtüler içinde oturup beni seyrettikçe, iyice kötü oluyorum, Hepten vazgeçiyorum. Aşağılık kompleksi bunlar tabii ki.
Korkak mısınız?
Müthiş. Birisi pat desin ölebilirim. Hemen tansiyonum düşer. Yataklara serilirim. Çok korkak büyüdüm. Küçükken bir gök gürültüsünde hepimiz öleceğimize inanırdık. Ailecek yatağın üzerine çıkar son dualarımızı yapardık sabahlara kadar. Sonra babamız bizi çok korkuturdu. Odada yaramazlık yapmayalım diye anahtar deliğinden duman üflerdi odanın içine. Ben ve Selim, oturduğumuz yerde korkudan çişimizi yapardık. Hep böyle ruhlar, ölüler, gök gürültülerinin bizi öldürecekleri korkusuyla büyüdük.
Batıl inançlarınız çok olmalı?
Hemen hepsine inanırım. Biraz hafifletmeye çalışıyorum bütün bunları ama öylesine az yararı oldu ki bu çabamın. Kocam bile alıştı artık bütün bunlara. Birisi ölsün, gece hemen yataklarımız birleşir, bu iş bir ay kadar sürer. Olay biter, bir yenisi oluncaya kadar yine yaşamımız normale döner.
Sizi en fazla kızdıracak, yerinizden hoplatacak olay ne olabilir?
Öylesine çok ki. Yukarıda da söylediğim gibi, kızgınlığımı açık açık belli etmiyorum. Ama kırılıyorum. Örneğin, tiyatroda akşama kadar elleri donarak yerleri süpüren çocuğa “Haydi git de bana bir paket sigara al” deyiverenlere sinirlenmemek olası değil. Yüreğimin içinden bir şey cızlayıveriyor o zaman. Belki ağlıyorum, görmemezliğe geliyorum falan…
Kıskanç mısınız?
Bilmiyorum. Ama iş konusunda kesinlikle kıskanç değilim. Arkadaşlarımın en iyi işi yapmaları beni sevindiriyor. Dostlarımı kıskanıyor olabilirim. Çok sevdiğim bütün sırlarımı, dertlerimi anlattığım bir dostum benim dışımda başka bir dost bulup, benden yavaş yavaş ayrılırsa işte o zaman sezdirmeden kaçmayı seçiyorum. Kırgın oluyorum. Eğer kıskançlık buna deniyorsa böylesini yaşıyorum ben içimde.
Yaşamımız içinde yaşadığınız en büyük acı oğlunuzu kaybetmeniz oldu sanrım?
Evet, daha büyüğünü yaşamadım. Biz ana, baba, çocuk değildik. Üç tane dosttuk. Güzel bir arkadaştık. Ölümüne hazırlamıştık biraz kendimizi. Açık kalp ameliyatıydı geçirdi ve yaşayamadı. Ondan sonraki beş sene benim için inanılmaz acılarla dolu. Elbette Ziya Bey için de. İşte sonra kuş, köpek, bebek böyle oyuncaklara tutkun olduk. Balıklar yaşadı, köpek kör oldu, çiçekler büyüdü böyle gidiyor yaşamın geri kalan kısmı.
İşiniz, sıkıntılarınızı bir ölçüde olsa hafifletmiş olmalı.
Evet. Sahne korkunç bir oyalanma oldu benim için. Ama korkularım, ürkekliklerim gün geçtikçe daha da bir arttı.
Özlemlerinizin, keyiflerinizin eski tadı kaldı mı?
Özlemler değişti. Yaşamadaki amaçlar bir başka türlü oldu galiba. Yine de sevinecek, mutlu olacak şeyler bulabiliyor insan her türlü acıya rağmen.
Ölmekten korkuyor musunuz?
En büyük korkum. Aklıma getirdiğim an her tarafım titriyor.
Bir erkek sizce nasıl olmalı?
Önemli işte bu. İnsanı saracak, güvenilecek birisi olması gerekiyor erkeğin. Sorumlulukları paylaşacak, dostluğu iyi tanıyan birisi diye tarif edebiliyorum.
Çocuklara özel hazırlanan ilk ve tek haber sitesi Yumurtalı Ekmek’i, facebook’ta beğenmeyi twitter ve Instagram'da takip etmeyi unutmayın!