
Kafiye nedir?
Kafiye ile uyak aynı şeyler midir, kafiye nedir ve türleri nelerdir, redif nedir,redif ve kafiye birbirinden nasıl ayırt edilir? İşte örneklerle anlatımı…
En az iki dize sonunda, anlamı farklı, yazılışı aynı iki sözcük arasındaki ses benzerliğine “uyak (kafiye)” denir. Kafiye, bazen dizenin başında, bazen ortasında ama çoğunlukla dize sonlarında bulunan, ses benzerliği sağlayan sözcüklerdir.
Dize sonlarında yinelenen aynı görevdeki ekler ya da sözcükler uyak değildir. Bunlara ise “redif” denir.
Halk şairlerimiz bu terimi “ayak’ sözcüğüyle karşılamaktadırlar. Halk edebiyatında uyak konusunda katı kurallar yoktur. Halk şairleri hafif bir ses benzerliğini dahi şiirlerinde kesin kurallara bağlamadan kafiye olarak kullanmışlardır. Çünkü halk şiirleri genelde saz eşliğinde söylenir. Yani halk edebiyatında şiir sözlü bir geleneğe sahip olduğundan göz kafiyesi değil de kulak kafiyesi esastır.
Halk şiirinde kulakta hoş bir uyum bırakan her ses benzerliği uyak olarak kabul edilmiştir. Halk şiirinde en yaygın olarak “yarım uyak” kullanılmıştır. Halk şiirinde bir şiirin bazı bölümlerinde o şiirin bütününde kullanılan uyağın dışında kalan başka uyaklar da kullanılabilir. Bu tür şiirlerde şiirin geneline hâkim olan uyağa “ana uyak” denir. Bazı şiirlerde ise ana uyak bulunmayabilir, bu şiirlerde her dörtlük değişik şekilde uyaklı olabilir.
Divan edebiyatında da kafiye şiirin temel unsurlarından biri olarak görülmüş, kafiyeye çok önem verilmiş, genelde zengin kafiye kullanılmıştır. Bunlar rediflerle de kuvvetlendirilmiştir. Divan edebiyatında şiirde Türkçe, Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerden yararlanılmıştır.
Divan edebiyatında göz için kafiye anlayışı hâkim olmuştur. Yani divan edebiyatındaki şiirlerde birbiriyle kafiyeli olması istenen sözlerde yazılış bakımından, şekilce benzerlik aranır. Ayrıca sözcüklerin birbirleriyle kafiyeli olabilmesi için aynı türden olmasına dikkat edilir. Örneğin isimler isimlerle, fiiller fiillerle kendi arasında kafiye oluşturur.
Tanzimat döneminde Batı’nın etkisiyle edebiyatın temelden sarsılması, pek çok kuralın değişmesine yol açmış, bundan kafiye anlayışı da nasibini almıştır. Özellikle Tanzimat Döneminin ikinci kuşak sanatçılarından biri olan Recaîzâde Mahmut Ekrem, göz için kafiye anlayışını terk ederek, “kulak için kafiye” düşüncesini ortaya atmış ve bunu kendisi uygulamıştır.
Ona göre, harflerin yazılışı değil, ses değerleri benzer olmalıdır ve kafiye kulakta hoş bir etki bırakabilmelidir. Kafiyenin göz için mi, yoksa kulak için mi yapılacağı tartışması Hasan Âsaf adlı bir şairin aşağıdaki beytinden çıkmıştır.
Zerre-i nurundan iken muktebes
Mihr ü mehe etmek işâret abes
Birinci dizenin sonundaki “muktebes” sözcüğü Arapça kökenlidir ve bu sözcüğün sonundaki ses, eski dilde “sin” harfi ile karşılanır. İkinci dizenin sonundaki “abes” sözcüğü de Arapça kökenlidir ve bu sözcüğün sonundaki ses ise, eski dilde -peltek se” ile gösterilir. Dolayısıyla, yazımda bu iki ses farklıdır ancak Türkçede aynı sesle karşılanır. Bu olaydan sonra o dönemin şairleri zamanla “kulak için kafiye”yi benimsemişlerdir. Böylece, divan edebiyatına ait kafiye anlayışının temel kuralları Tanzimat Döneminde değişmeye başlamıştır. Kafiye giderek şiir içinde bir ses olma durumuna gelmiştir. Buna da “yeni uyak” ya da “sanatlı uyak’ denmiştir.
Cumhuriyet Döneminde de kafiye kullanılmıştır. Ancak 1940’tan itibaren özellikle Orhan Veli Kanık’ın başını çektiği Garip akımıyla birlikte şiirde bütün kalıplar ve kurallar terk edilmiş, bu bağlamda kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştır. Ancak bu reddediş, etkisini fazla sürdürememiştir. Günümüzde ise şairler, genelde kendilerini belli düşünce kalıplarının içine sıkıştırmamakta, kafiyeli, kafiyesiz her türlü şiiri denemekten çekinmemektedirler.
Kafiye farklı sözcüklerdeki ses (harf) benzerliği ile ilgilidir. Kafiyenin oluşabilmesi için dize sonundaki sözcüklerde şu özellikleri aramak gerekir:
Ses benzerliği olan sözcüklerin anlamca farklı sözcükler olması gerekir.
Ses benzerliği olan sözcüklerin yazımının aynı olması gerekir.
Dize sonundaki sözlerin ses bakımından benzemesi, anlamın ayrı olması gerekir.
Kafiyeler asla rediften sonra gelmez.
Kafiye şemasında aynı harf ile gösterilen sözcükler arasındaki ortak ses kafiye kabul edilir.
Sözcüğün kökünden sonra gelen ekler farklı görev ve anlamdaysa onlar da kafiye oluşturur.
Kafiye türleri
Uyaktaki ses sayısına göre:
1- Yarım uyak: Yarım uyak, dize sonundaki tek ses benzerliğine dayanan uyak türüdür.
-diz
-yaz
Burada “z”ler yarım uyaktır.
2- Tam uyak: Mısra sonlarındaki iki ses benzerliğine ‘tam kafiye’ denir.
Örnek:
Ben yar ile ettim savaş.
Akıttım gözümden kanlı yaş.
Yukarıdaki örnek dizede “aş” sesleri tam kafiye oluşturmuştur.
3- Zengin uyak: Dize sonlarındaki ikiden çok ses benzerliğine dayanan uyak türüdür.
Örnek:
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…
Burada “yaprak” ve “ağlayarak” (-rak) sözcükleri zengin uyak oluşturur.
Uyakların dizelerdeki düzenlerine göre:
1- Düz Uyak: Bir dörtlüğün bütün dizelerinin birbiriyle uyaklı, ya da ilk üç mısra birbiriyle uyaklı dördüncü dize serbest şekilde olmasıdır.
Örnek:
a Elif’in uğru nakışlı
a Yavru balaban bakışlı
a Yayla çiçeği kokuşlu
b Kokar Elif Elif diye
2- Sarmal uyak: Bir dörtlüğün birinci ve dördüncü dizelerinin kendi arasında, ikinci ve üçüncü dizelerinin kendi arasında uyaklı olmasına dayanan uyak türüdür.
Örnek:
a Balkonlara, yalılara dalar düşünürüm
b O günler uzaklaşan yelkenlerin peşi sıra
b Akan bulutlar gibi geçmiş: ne iz, ne hatıra!
a sır şimdi bunca güzel hayat, güzel ölüm!
3- Çapraz uyak: Bir dörtlüğün birinci ve üçüncü dizelerinin kendi arasında, ikinci ve dördüncü dizelerinin kendi arasında uyaklı olmasına dayanan uyak türüdür.
Örnek:
a Ne doğan güne hükmüm geçer,
b Ne halden anlayan bulunur;
a Ah aklımdan ölümüm geçer;
b Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
4- Örüşük Kafiye Şeması: Batı şiirinden şiirimize geçmiş kafiye şemasıdır. Özellikle TERZARİMA nazım şeklinde kullanılan bir kafiye şemasıdır. Üç dizeli bentliklerden oluşur. Son bent tek dizeden oluşur.
Şeması: (a,b,a), (b,c,b), (c,d,c),…
5- Mani tipi kafiye:
Uyakların dizelerdeki bulunma yerlerine göre:
1- İç uyak: Dizelerin ortasında bulunan uyaktır.
Örnek:
Şeb-i hicran yanar canım döker kan çeşm-i giryanım
Uyarır halkı efganım kara bahtım uyanmaz mı.
Burada “canım” ve “efganım” (-an) sözcüklerinde iç uyak görülmektedir.
2- Baş uyak: Dizelerin başında bulunan uyaktır.
Örnek:
Gönlümüz bağlandı zülfün teline
Alınmaz gözleri mestim alınmaz
Sencileyin cevredici kuluna
Bulunmaz gözleri mestim bulunmaz.
Özel durumlar:
1- Tunç uyak: Bir dizenin son sözcüğünün, bir diğer dizenin son sözcüğünde geçmesine dayanan uyak türüdür. Zengin uyağın özel bir durumudur. Tunç uyağın olabilmesi için ses benzerliğinin en az üç sesten olması gerekir.
Örnek:
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Burada “duvar” ve “var” sözcükleri tunç uyak oluşturur. Aynı zamanda “var” sesleri zengin uyaktır.
2- Cinaslı uyak: Söyleniş bakımından aynı ancak anlam olarak farklı sözcüklerden ya da söz yüklemlerinden oluşan uyak türüdür.
Örnek:
Dönülmez akşamın sabahındayız. Vakit çok geç:
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.
Redifler: Uyaktan sonra gelen aynı anlam ve görevdeki ek ya da sözcüklere redif denir.
Örnek:
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi et verdi yemek verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Çocuklara özel hazırlanan ilk ve tek haber sitesi Yumurtalı Ekmek’i, facebook’ta beğenmeyi twitter ve Instagram'da takip etmeyi unutmayın!